Trakya'nın dümdüz uzanan Ergene havzasında, bir nehir boyunca sıralanmış köyleri bir süredir ayakta. Çünkü yaşam bulup çevresinde köyler kurdukları nehirleri Ergene, artık yaşam değil ölüm saçıyor.
Istranca Dağları'ndan masmavi doğarak Trakya'yı renkten renge girmiş koyu bir sıvı olarak dolaşan, sonunda Meriç'le birleşerek Ege'ye dökülen Ergene'nin bu hale gelmesi 30 yıllık bir sürecin sonucu. 1980 sonrası, belki de 30 yıl içinde İstanbul'u rant merkezi haline getirmenin öngörüsüyle, şehirdeki sanayi yatırımlarının önemli bir kısmı Trakya'ya kaydırılır. Avrupa Serbest Bölgesi'nin de kurulmasıyla sanayi kuruluşları, o günden bugüne varlığını katlayarak büyür. Bu büyüme öyle bir noktaya gelir ki, günümüzde Trakya halkı fabrikaların yoğun olarak toplandığı Çorlu – Çerkezköy – Muratlı – Lüleburgaz arasındaki alanı şeytan dörtgeni olarak anmaktadır. Bu bölgede faaliyet gösteren 1500'e yakın fabrika günlük 5 milyon m3 temiz yer altı suyunu üretim için kullanmakta, üretim sonucunda ortaya çıkan "artıkları" ise Ergene'ye olduğu gibi boşaltmaktadır.
Topraklarının %84'ü tarım için uygun olan Trakya Bölgesi, Türkiye ayçiçeği üretiminin %63'ünü, pirinç üretiminin %44'ünü gerçekleştirmektedir. Burdan Trakya halkının ciddi bir kesiminin tarım faaliyetiyle geçindiği kolayca anlaşılabilir. Üstelik bölgedeki tarımı tehdit eden sadece Ergene'nin taşıdığı maddeler değildir. Tarım Bakanlığı'nca kabul edilen Tarımsal Alt Bölge (TAB) ve Tarımsal Organize Bölge (TOB) projeleriyle bölge büyük şirketlerin çiftlik işletmelerine açılmak istenmektedir. Tarım yapılacak toprakların azalacağı Trakya'da, elde kalan toprakların da büyük şirketlere verilmesiyle halk topraksız kalacaktır. Trakya halkı bütün bunlara karşı ayaktadır.
Ergene ekonomik tehditten daha önemlisi köylülerin sağlığını tehdit ediyor. Nehirde 30 yıldır bir canlı görülemiyor. Nehirden su içen hayvanlar ölüyor, tavuklar değişik renklerde yumurtalar veriyor. Karamusul Köyü'nden Gürcan Kırım ilk kirlenmeyi şöyle anlatıyor: "Önce balıklar ölmeye başladı. Bir sabah uyandığımızda nehrin tüm yüzeyini balık ölüleri kaplamıştı. Makine dişlilerine saçını kaptıran nazlı gelin Ergene acı içinde çığlık çığlığa ölüyordu ama biz bu çığlıkları duymazdan geliyorduk." Sağlık örgütleri ve köylüler yıllar geçtikçe kansere yakalanma oranının arttığını belirtiyor. Bir köylü, akrabalarının gebeliğinin kimyasal etkiler sebep gösterilerek 7.5 aylıkken sonlandırıldığını söylüyor. Ovacık köyünden İlyas isimli genç Ergene'yi kirletenlere şöyle sesleniyor: "Siz evinizde rahat rahat otururken biz ölümle burun burunayız. Sizin için her şey para kazanmak mıdır? Burada çürük nesillerin yetişmesinin tek sorumlusu sizsiniz."
Çeşitli dernek ve vakıfların 2010 yılında oluşturduğu Ergene Platformu bugüne kadar iki eylem örgütledi. "Ergene Hayata Dönsün" sloganıyla örgütlenen eylemlerin ilki Uzunköprü'de, ikincisi ise Lüleburgaz'a bağlı Karamusul köyünde yapıldı. İki eyleme de binlerce kişi katıldı. 10 Nisan'da düzenlenen ikinci eyleme katılanları mosmor akan bir Ergene karşıladı. Nehrin hali karşısında şaşkınlığa düşenlere köylüler, bu "yılın modası mor galiba, tekstil fabrikaları hep mor boyuyor" cevabını verdi. Günden güne renk değiştiren, modayı takip eden bir nehir tekstil patronlarına güzel geliyor, ancak bu nehir insanları günden güne zehirliyor.
Ergene Platformu ve köylüler, 10 Nisan'daki eylemi, Ergene temizlenene kadar mücadeleye devam etme sözü vererek noktaladılar. İlyas isimli köylü gencin sorumluluklarını sözleri ise bütün kulaklara küpe oldu: "Birileri bunlara izin verdi, birileri denetlemedi, birileri kirletti, birileri sustu, bize de burada toplanmak düştü."