Geriye dönüp baktığımızda Cumhuriyet'in ilk yıllarından beri "garsoniyer" denilen özel buluşma evleri için kullanılan Cihangir, 80'den sonra travesti ve transseksüelleri de içine almasıyla marjinallerin ve onlarla birlikte yaşamaktan rahatsız olmayan bekarların, entellektüellerin, sanatçıların mekanı olur. Translar her defasında polis operasyonları sonucu yerlerinden edilirler; Abanoz Sokak, Pürtelaş, Sormagir derken en son Ülker Sokak'ı mesken edinirler kendilerine. Burası adeta "kurtarılmış bölge"dir; translar bu mekanda kendi kimlikleri etrafında örgütlenmeyi başarırlar. Ancak Beyoğlu Emniyet Müdürlüğü Ekipler Amiri Süleyman Ulusoy'un başkanlığında kolluk güçleri bu sokağa sürekli operasyonlar düzenleyerek transların yaşam haklarını gasp eder. "Güngör abla" olarak bilinen bir mahalle sakininin transseksüellerin anlatılarına göre kendilerine karşı polisle işbirliği yapması, diğer mahallelinin de translara yönelik saldırıda kendisine katılmalarını sağlamak için namus, din, vatan söylemini kullanması ile Beyoğlu'nda bir sokak daha; dolayısıyla transların sahip olduğu kimlik, kültür, yaşam tarzı ve hatta canları bir kez daha hedef haline gelmiş; semtin bir bölgesi daha translardan böylece "temizlenmiştir".
Bir sokağın yaratılma biçimi ve yokoluş hikayesi, trans bireylerin Beyoğlu sokaklarında nasıl örgütlendikleri ve her şeye rağmen buralarda transseksüel, travesti kimliği ile var olabilmek/olamamak üzerine İstanbul LGBTT üyelerinden aktivist Demet Demir ve yine LGBTT üyelerinden, aynı zamanda Kadınkapısı'nda çalışan Şevval Kılıç'la konuştuk.
-Travestiler ve transeksüeller neden yaşam mekanı olarak Beyoğlu'nu seçtiler kendilerine?
Demet: Beyoğlu ötekilerin yaşayabileceği bir yer. Sanatçıların, ötekilerin mekanıydı başından beri. Cihangir ve Tarlabaşı şimdiki gibi TTleri kabullenebiliyordu 30 sene önce de. Tarlabaşı'nın farkı; ilk yerleşenler evlerine müşteri götürmüyorlardı, mahalleli izin vermiyordu.
Şevval: Pürtelaş, Sormagir (Başbuğ Sokak oldu sonra), Ülker Sokak bizlerin mekanıydı. Beyoğlu Güzelleştirme Derneği'nin, Cihangir Güzelleştirme Derneği'nin bize uyguladıkları faşist tavrı atlamamak gerek bu sokaklardaki hayatı konuşurken. Hortum Süleymanı da bunlar getirdi, hepsi devletle işbirliği yaptı o zaman.
Demet: Cihangir 89'da dağıldı. 90'da kimse kalmadı orda. 5-6 sokak bize aitti. Cihangir bizim imparatorluğumuzdu.
Şevval: Lubunistan ya da İbneistan derdik oralara.
Demet: İmparatorluk dağılınca küçük bir bölümünün kaldığını düşün; Ülker sokak imparatorluktan geriye kalan tek parçaydı. Sonra E5'e çıkmalar, ölümler, diğer kesimlere yerleşmeler başladı. Tehcir edildik. Sonra Ülker Sokak ile de ikinci dağılımı yaşadık.
Şevval: Ben bu sokakları getto olarak adlandırıyorum. Gettoların dağılmasının hem artıları hem eksileri oldu. Cihagir ilk LGBTT gettosuydu, tek gerçek gettoydu belki de. Grup dinamiği açısından mükemmeldi ama topluma entegre olma konusunda bizi geriletti çünkü arkadaşlarımız da translardı, rol modellerimiz de. Çok içimize kapalı kaldık. Nefret cinayetlerine daha açık hale geldik. Hortum geldi kapılarımızı kırdı, evlerimizi yaktı. Kurtuluş'un, Pangaltı'nın kazanımını sağladık ama yine de.
-Ülker Sokak'a ilk yerleştiğiniz zamanlar... Mahalleli Hortum Süleyman döneminde olduğu gibi ilk yerleştiğiniz zamanlarda da tepkili miydi sizlere karşı?
Demet: 91'de yerleştiğimde 16 kişi yaşıyordu orada.Mahalleliyle aramız gayet iyiydi, selamaşıyorduk ilk başlarda. Sonraları çoğaldık, 85 kişi olduk. Çoğalmayla birlikte sokak iktidarı değişti, TT iktidarı oldu
Şevval: 85 kişi olunca Ülker Sokak "kerhane sokak"a döndü. Komşuluk ettiğimiz kadınlar birden düşmanımız oldular
Demet: Eskisinden farklı olarak müşterileri camlardan sarkarak, bağırarak çağırmaya başladık. Bu işi sokağa taşıdı bazılarımız. Fuhuş sektörü haline getirdik orayı.
Şevval: Yani aslında ilk başlarda mahallenin tolere edebildiği sınırlarda yaşıyorduk ama sonra o sınırı aştık.
-Bunun asıl sorumluları kimler?
Şevval: Özellikle yeni trans olup sokağa sonradan gelenler bu sınırı aşanlardı. Şunu da göz ardı etmemek lazım: Bu insanlar geldikleri yerde kendi aileleri, toplum tarafından dışlanmış insanlardı, o sokakta bir şekilde kendilerini türlü yollarla göstermeye, var etmeye çalışıyorlardı.
-Güngör "abla"nın translara nefretinin,size karşı polisle işbirliğine girmesinin nedeni neydi?
Şevval: Kadın bize yalakalık yapıyordu ilk başta. Bir apartmanı vardı, evlerini tutalım diye kızlarım, canlarım diyordu sürekli bize. Bizden apartmanının hem ön tarafını hem arka tarafını tutmamızı istedi, biz de kabul etmedik, napalım apartmanın hepsini tutup! Bu olaydan sonra kadın mahalleliyi bize karşı yanına aldı. Hortum 96'da gelince, kadının ekmeğine yağ sürüldü. Hatta Ülker Sokak dağıldıktan sonra bir tabelaya "Bu sokakta fuhuş bitmiştir" diye yazmış.
- Ülker Sokak'taki yapı nasıl değişti Hortum'un oraya gelmesiyle?
Demet: Hortum geldiğinin üçüncü günü başladı kapı baca kırmaya. İki ay olmadı herkes kaçtı sokaktan.30 evden 10 ev kaldık geriye. 6 ay sonra orada bir tek benim evim kaldı.
Şevval: Ben o zamanlar 20 yaşlarındaydım, henüz yeni ameliyat olmuştum. Anneannemin evinden ayrılıp Demet'in yanına, Ülker Sokak'a taşınmıştım. Bir gün dışarıya Demet'in köpeğini gezdirmeye çıktım, hava böyle günlük güneşlikti,ortalık sakindi. Birkaç saat sonra dönüp bizim sokağın başına geldim, bir baktım etraf kaynıyor; operasyon var. Demet'in evinin hizasına geldim, hemen apartmana daldım polislere görünmeyeyim diye ama anında arkamdan ordu girdi binaya! Evin olduğu kata çıktığımda bir baktım evin kapısı duruyor sadece.Çelik kapı olduğundan yıkamamışlar da etrafındaki duvarı yıkıp girmişler içeri. O gün yirmi kişiyle karakolda kaldım. Hortum Beyoğlu için kabustu yani. Şu an çoğu transın polis arabasının sesine karşı sendromu var.
Filiz:Hortum halka dönüp bunları taşlayın diyordu bizim için. 18 yaşımdaydım bizi nezarete koydular. Bir polisin şapkasının önünde demiri vardı, alnıma vurdu onunla. Amirine gidip şikayet ettim, o da bunu yapan polise kızdı; "memurun şapkasıyla halka vurulmaz" dedi. Travesti olduğum için vurdu, kıskandı beni. Beyoğlu Karakolu'nda yapıldı bu şiddet ama hep altı yedi karakol birden gezdirirlerdi bizi; Kulaksız, Kasımpaşa, Kadıköy, Aksaray, Fatih Karakolları'na götürülürdük zorla.
Şevval: Habitat döneminde Hortum en son bizim kapıyı kırıp sokağa sermiş. "Kale işgal edildi" demiş sonra.
Demet: Hortum'la en çok ben uğraştım. Nerdeyse bir yıl evde ışık yakmadan oturdum görmesin polisler beni diye. Hortum bir seferinde evlerde kalan transların hepsini dayak atmak için sokak ortasına dizdi. Sıra bana gelince itiraz ettim, "sen bana vuramazsın" dedim. Sonra Gayrettepe 2. Şube'de dayak attılar; güya Atatürk'e hakaret etmişim. Bir de iki ay cezaevinde kaldım. Mahkemeye çıktım, beraat ettim.
Şevval: Para cezası kesiyorladı bize, etrafı rahatsız etmekten ya da trafiği engellemekten. Dava açsan da son birkaç aydır mahkemelerde dönme ve kadın olmayan şahit istiyorlar! Polisler o zamanlar ceza yazıp tutanağı sana vermiyorladı, haberin olmuyordu yani ceza kesildiğinden. Cezalarımız bu şekilde bizim haberimiz olmadan birikyordu, sonra da hapse gönderiliyorduk bu yüzden.
-LGBTT için mekan olarak neden Beyoğlu'nu tercih ettiniz?
Demet:Nerdeyse hepimiz Beyoğlu civarındayız, toplanmamız buraya ulaşmamız daha kolay. İlk başta mekan bulmak için sorduğumuzda Eşçinsel Derneği'ne hayır dediler daire sahipleri. Beyoğlu'nda böyle sorun yaşıyorsak Şişli'de, mesela, hayli hayli yaşardık .
: -Oradaki polise ve onlarla işbirliği halinde olan mahalleliye karşı tepkinizi nasıl örgütlediniz?
Demet: Güngör kapısının önüne hat çekmişti, böylece o ve mahalleli polisle sürekli iletişim halindeydiler bu şekilde. Ben dışardan evin merdivenlerini çıkıp kapıyı açıncaya kadar polis arkamda bitiyordu çünkü. Güngör hemen arayıp haber veriyordu onlara. Güngör polisi arayamasın diye biz Güngör'ü arayıp telefonunu kitliyorduk. Sabaha kadar polise bizi jurnalleyen mahallelileri uyutmuyorduk. Bizim kaldığımız apartmanın önünde iki polis beklerdi hep, evden çıkamıyorduk bu yüzden. Biz de 155'i arayıp iki sokak ilerdeki bir apartmanın ismini verip, ordan arıyormuş gibi yaparak "memur bey çabuk yetişin sarhoş var, rahatsız oluyoruz" diyorduk telefonda. Aşağıdaki polisler oraya gönderiliyordu sonra, öyle rahatlıyorduk bir süre.
-Transların üzerinden yeniden üretilen milliyetçilik ve din söyleminin ne gibi örnekleri yaşandı Ülker Sokak'ta?
Demet:Güngör ikide bir "Fatih'in çocukları ibne mi olur?" diye bağırıyordu sokak ortasında. 95 yılbaşında propogandaya başladı kadın bize karşı. 95'i 96' ya bağlayan yılbaşında dışarıda, evlerin içinde herkes coşup eğleniyordu. Birden Güngör belirdi sokakta, baktık kadın yeşillere bürünmüş, Allahuekber diyerek yaklaştı oradaki polise; "biz dini bütün insanız rahatsız oluyoruz " diye şikayet etti bizi.
Yeri geldi milliyetçi, yeri geldi dinci oldular. Kaçakcılık yapanlar, uyuşturucu satanlar namuslu aile insanına döndüler birdenbire. Beyoğlu Refah'ın elindeydi o dönem, 95 seçimlerinde Refah'tan Nusret Bayraktar seçilmişti. Bir yandan belediye bir yandan polis baskı uyguluyordu. Belediye "travestilere mal satarsanız kapatırım dükkanlarınızı" diyordu esnafa.
Şevval: "Bu ibnelere ekmek ve su vermeyeceksiniz!" diyorlardı belediyedekiler.
Demet: 96'dan 97'ye kadar ülkücü mafya oradaydı. Bana gelip, bir ay içinde terk ediyorsun burayı dediler. Doğan Karakaplan her gün ev basıyordu 89'larda. Kalan son kırıntıları da Hortum temizledi. Kendi topraklarımda köle olmuş oldum yani.
-Ülker Sokak oradaki transların güçlü birlikteliğine rağmen nasıl dağıldı?
Demet:Yeni gelenler işi abartınca eskiler de cıvıtmaya başladı. Zaten ‘öteki'sin transeksüel kimliğinle, bir de üstüne abartınca herşeyi... yani oradaki bir kişinin bile yaptığı hepimize mal oldu. Bir yeri elinde tutmak çok önemli. Direnselerdi diğer translar da, uzun süre kalabilirdik orada. Ben hala orada yaşıyorum, bir tek ben kaldım.
-Ne hissediyorsun oranın geçmişini yaşamış biri olarak şimdiki haliyle her gün yüz yüze geldikçe?
Demet: Pencereden kafamı sağa çevirsem sağdaki anılarımı görüyorum, sola çevirsem soldakileri. Duygusal yapıda olduğumdan dolunaya bile baksam eski anılarım canlanıyor.
-Kadınkapısı neler yapıyor seks işçileri için?
Şevval: Cinsel yolla bulaşan hastalıkları önleme derneği Kadın kapısı.Mesela gece saat 5'te çevreyi rahatsız etmeden ötürü ceza yazıyor polis bir seks işçisine. Ben bir ara arzuhalci gibi dilekçe yazıyordum sürekli. İlk başta sonuç veriyordu bu dilekçeler; ceza düşüyordu mahkemede. Son zamanlardaki uygulamaya göre mahkemede şahit olacak kişinin erkek olması ya da homoseksüel olmaması gerekiyor! Tüm bunlar devletin suçu organize eden kurum olduğuna dair inancımı maalesef bir kez daha körüklüyor.