Roboskî'de yaşanan katliamda yaşamını yitiren Celal Encü'nün ağabeyi İsa Encü (20), katliamın yıldönümünde vicdani reddini açıklayacak.
Geçtiğimiz yıl Türk Silahlı Kuvvetleri uçaklarının 34 sivilin ölümüyle sonuçlanan saldırısının sorumluları henüz ortaya çıkartılmadığı ve yargılanmaya başlanmadığı için, katledilenlerin aileleri ve bölge halkı tepkilerini çeşitli biçimde ortaya koymaya çalışıyor. Çoğu çocuk 34 sivilin katledilişini anmak amacıyla 26 Aralık'ta Roboskî'de bir araya gelmek isteyenler yetkililer tarafından engellenirken aileler üzerlerinde "Yatıp kalkıp Roboski diyeceğiz" yazılı tişörtleri, ellerinde katledilen yakınlarının fotoğraflarıyla katliamın unutulmayacağını, unutturulamayacağını söylediler.
Bir tepki de, saldırıda hayatını kaybeden Celal Encü'nün ağabeyi İsa Encü'den geldi. "En son yaşadığımız, Roboskî katliamına kadar kendi halkımıza karşı silah almayı kabul etmediğimiz için halkımıza karşı düşmanlık hukukunun sonucu doğan, planlı, hesaplı yapılmış devlet katliamıdır." diyerek düşüncelerini dile getiren Encü, bugün (27 Aralık 2012) vicdani reddini açıklayacak.
İsa Encü'nün vicdani ret deklarasyonu şöyle:
"Siz bizi en son sivil katliamdan tanısanız da, devletin bize uyguladığı sadece en son zulümdü. TC Devletinin kurulduğu dönemden günümüze, halkların inkarı ve yok sayılması hatta yok edilmesi üzerine kurduğu bir düzen var. Bu düzen esasına dayalı herkesin başına bela olan koruculuk sistemini, köy yasasında bir değişiklik yaparak yürütmeye koymuştur.
Televizyonlarda belki size sürekli gönüllü koruculuk ve yararları üzerine binlerce yalanlar aktarılıyordur. Ben ise size kendi halkına karşı silahı ret edip koruculuğu kabul etmediğinizde hangi zülüm politikalarıyla karşı karşıya kalındığını kendi hikayemizle anlatmak istiyorum.
Bizim şu an yaşadığımız yer Roboskî'ye bağlı şantiye mahallesidir. Sene 1993 biz ve şu an şantiye mahallesinde zorunlu ikamet ettirilen halkımız, Zeviya köyünde yaşamımızı sürdürüyorduk. Bize siz PKK gerillalarına yardım ediyorsunuz, ya korucu olacaksınız ya bu köyü terk edeceksiniz diye sürekli asker tarafından tehdit ediliyorduk. Hatta bu yüzden o yıllarda babamı tutuklayarak hapishaneye attılar ve görmediği işkence kalmadı. Köy meydanında insanlarımız toplanarak her türlü hakaret ediliyor, dayak atılıyordu.
Tüm bunlar yeterli görülmeyerek, babamın anlattığına göre 150 havan topuyla köyümüzü bombaladılar. Bu işkencelere dayanamayıp Zaho'ya (Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi) kaçanlar hariç, bütün köyümüzü zorla bugün Roboskî'de bulunan Ortasu jandarma sınır taburu bölgesinde bir yer gösterilerek neredeyse açık cezaevi uygulamasına maruz bırakılarak çadırlarda yaşamaya mahkum edildik.
Çadırlarda oluşturulan hapishaneden çıkmamızın tek yolu onların verdiği sayı olan her aileden birer kişi olmak üzere 40 bedel yani 40 korucu karşılığında serbest kalabileceğimizi söylediler. Yoksa tüm giriş çıkışları kapayarak hiçbir yere gidemeyeceğimizi söylediler. Çaresizlik içerisinde ailelerimiz kendi halkımıza karşı silahlanmayı kabul etmek zorunda kaldılar.
En son yaşadığımız Roboskî katliamına kadar kendi halkımıza karşı silah almayı kabul etmediğimiz için halkımıza karşı düşmanlık hukukunun sonucu doğan, planlı-hesaplı yapılmış devlet katliamıdır. Bu katliam için TBMM' nin oluşturduğu komisyon, korkakça olsa bile genelkurmaylığın emri verebilmiş olacağını ifade ediyor. Biz çok iyi biliyoruz ki bu katliamın ucu hükümete kadar dayanıyor ve bu komisyon ise TC devletini aklamaya çalışıyor.
Ben o gün sınırda yaşanan katliamdan, cenazesi olarak kardeşim Celal'in sadece başını getirebildim anneme. Size şunu söylemeye utanıyorum, öyle bir katliamdı ki o gün yapılan, şehitlerin arasında ve kaç kez yanından geçmeme rağmen kardeşim Celal'i, o dünya güzeli kardeşimi tanıyamadım.
TC devleti, halkımıza karşın kuruluşundan itibaren, neredeyse yüz senedir düşman görüp, her türlü katliamı, sürgünü, asimilasyonu, aşağılamayı bize reva görüp, böylesi yürüttüğü düşman hukuku varken, tüm kamuoyuna soruyorum hangi hukuka dayanarak beni askere çağırabiliyor.
Bu katliamcı devletin, ne asker olarak, ne de korucu olarak, ister savaş zamanı olsun, ister barış zamanı olsun silahını almayacağımı buradan tüm kamuoyuna duyurarak vicdani reddimi açıklıyorum."