Herkes kendi işinin ayrı zorluklarını, ayrı şikâyetlerini anlatır. Sonra daha da heyecanla o işi Türkiye'de yapmanın zorluklarını…Herkes yaptığı işten, sahneye çıkıp ödül alma imkanı bulamadığı için, "Haklısınız, sizin işiniz de zor" gibi takdir cümleleriyle yetinmek zorunda kalır.
Muhtarlık, farklı bir iş bu anlamda. Ya çok bireysel (çı)kâr olması lazım işin içinde ya da çok toplumsal bir görev bilinci. Koşullarına bakılırsa, öylesine yapılacak bir iş değil. İçişleri Bakanlığı'nın son kararına göre, yüzde yüz artışa rağmen 401 lira maaş alacak olan muhtarlar ya kıt kanaat geçiniyor ya da"mühür parası" ile 52 bin muhtarın 8 bine yakını gibi ayda 7 ila 19 bin lira arası kayıt dışı gelirle yaşıyor. Kendi mesleklerini de sürdürmeye devam ediyorlar. Buradan da anlaşılacağı gibi muhtarlık sadece meslek değil, aynı zamanda kazanılan bir yarış. Hem de yarışların en dişlisi olan seçim yarışı. Bir yerel seçimde süreci ve sonucu etkileyen ne varsa üç yüz on kişilik bir mahallenin muhtarlık seçimlerinde de var: vaatler, rekabet, "teşvik"ler...
Dursun Arslan, Galata'da bir tesisatçı, aynı zamanda emlakçı. 30 senedir burada yaşıyor. Kendisi muhtar olma isteğini ailesinden gelen geleneğe bağlıyor. Dayısı da muhtarmış aynı mahallede. Kendisiyle görüşmek için dükkânına gittiğimizde oğluyla ve bir çalışanı uyarıyor bizi; "Aman çok üstüne gitmeyin" diyerek. 10 ay geçmiş üstünden ama hala sinirleniyormuş seçim konusu açılınca. Mahalle kahvesinde buluşmak üzere sözleşiyoruz Dursun Beyle. Çok geçmeden kahvehanede çaylarmız içip sakin bir sohbete başlıyoruz. Uyarışarın abartılı olduğunun anlayıp biz de rahatlıyoruz. Dursun Bey elli-altmış oyla yenilmesini kendisinin eksik yaptığı bir şeyle değil de, rakibinin "fazladan dağıttığı" bir takım şeylerle açıklıyor. "Bir daha aday olur musunuz?", sorusuna ise "Yok artık, tekrar uğraşmam." diye cevap veriyor.
Şirin Börek'in sahibi Hasan Çayır ise mahallesinin dertlerine çare bulma heycanıyla muhtar olmaya karar vermiş. Emlakçı olmamasıyla bile ayrılıyor diğer iki adaydan. Bürokratik evrak işlerinden çok, mahallesinin yaşam alanını "yaşanılabilir" hale getirmek muhtarlığın öncelikli görev tanımı onun için. En az oyu almış aday olmasına rağmen hâlâ Galata'nın sıkıntılarını kendine dert ediniyor ve heyecanla mahalledeki tuvalet sorununu anlatıyor: "Bazı zamanlar, mesela Paskalya zamanı çok kalabalık olur burası. Her yerden turistler gelir, sokak aralarına kadar kuleye giriş sırası uzar. E tabi beklerken de tuvalet ihtiyaçları olur. Ben kulenin karşısında, oturduğum apartmanın kapısının önünde, bir turist çocuğun gelip tuvaletini yaptığını gözlerimle gördüm. N'apsın çocuk. Bak bunu yapan da bizim Türkler değil, yabancı adam." Muhtar olmaya karar verme nedenlerinden biri olarak mahallesinin tuvalet ihtiyacını ve yanmayan sokak lambalarını sayabiliyor. O da Dursun Bey gibi, dağıtılanlardan dem vurup, iç çekiyor.
Seçimin galibi Hasan İngeç ise daha iyi hizmet getirmek ve emlakçılıktan artan boş zamanını değerlendirmek için muhtar olmayı istemiş. Neşeli bir edayla koltuğuna kurularak "İki adayın toplamından daha fazla oy aldım" diyor. Fazlasıyla uğraşmış makam koltuğuna oturmak için. Diğer adayların tersine Bereketzâde mahallesinde oturmuyor. Ama iş yeri bu mahallede. Tek rahatsızlığı Galata Meydanı'nda yapılacak olan etkinliklerin muhtara haber verilmeden yapılması. Yolların bakımsızlığı, çevrenin güzelleştirilmesi gibi konularda kendisinin bir yetkisi olmadığını,bunların belediyenin işi olduğunu ekliyor. Nelerin onun görevi olmadığını anlıyoruz ama bu mahalle için neler yapabileceği sorusu yanıtsız kalmaya devam ediyor...