Gerez 1926'da Ortaköy'de dünyaya gelmiş. Seksen üç yıllık İstanbullu ve otuz yıldır Galata'da yaşıyor. Ataları beş yüz yıl önce İspanya'daki engizisyondan kaçıp buraya yerleşmiş. Kendisi de o dönem İstanbul'a göç eden İspanyol Musevilerinin 18'inci kuşağından.
Habib Gerez yıllardır Galata'da, Museviler'in önemli sinegoglarından Neva Şalom'un 200 metre uzağında, restore ettirdiği yüz yıllık bir Rum evinde yaşıyor. 1986'da ilk sinagog katliamının ertesi gününde sinegoga girip fotoğraf çekmiş. On yedi yıl sonra aynı yerde ikinci katliama tanık olmuş ama Galata'yı terk etmemiş çünkü Galata'yı çok seviyor.
Orhan Seyfi Orhon'ın 1960'da Son Havadis'te, ‘Türkçe'yi en güzel ve arı kullanan' diyerek dil güzelliğine hayran olduğunu söylediği Gerez, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti kapsamında sanatevinin kapılarını açarak etkinliklere dahil olacağını belirtiyor.
Galata'nın sembollerinden biri haline gelmiş üç katlı evinde çalışma odası ile ve yatak odası, sergi salonu ile misafir odası iç içe geçmiş. Yaklaşık yüz tablosu duvarlarında asılı. Şiir kitaplarını özel bir cam bölmede sergiliyor. Endonezya'dan özel getirttiği ağaç heykeller evinin köşelerini süslüyor. Sanat hayatının bütün birikimini ciltler halinde özenle saklıyor.
Habib Gerez, bugüne kadar on bin tablo yapmış ve dört bin kadarı halen evinde. Satışını yaptığı ya da hediye ettiği diğer bütün tablolarının kayıtlarını da saklıyor. Gerez'in eserlerinin bir kısmı Fransa'da Arsonval Müzesi ile Troyes Güzel Sanatlar Müzesi'nde, Belçika'da Herstal Müzesi'nde, İsrail'de Jewish Art ile Ben Ari Müzeleri'nde ve A.B.D.'deki Judah Magnes Müzesi'nde bulunuyor. Türkiye'de ise Selçuk Yaşar Müzesi ile Edirne Modern Sanat Müzeleri'nde sergileniyor.
Bunların dışında, Çeşitli gazete ve dergilerde değişik konularda altı yüzden fazla yazı yazmış ve sanat eleştirmenliği de yapmış olan Gerez'in "Rüzgara Söylenenler" ve "Yaşamın Tadı Tuzu Sanat" başta olmak üzere basılmış otuz bir kitabı bulunuyor. Kitapları İngilizce, Fransızca, İtalyanca ve Rusça'da yayımlanmış. Ayrıca kendisi hakkında yazılmış beş binden fazla gazete küpüründen, yazılarından ve fotoğraflarından oluşan bir arşivi var ve tamamını kendisi hazırlıyor.
Galata'nın köklü sanatçılarından Habib Gerez, sanatsal üretimlerine ilişkin sorularımızı yanıtladı:
Şiir ve resimle nasıl tanıştınız?
1940'lı yıllarda Kabataş Lisesi'nde okudum. Faruk Nafız Çamlıbel hocamdı. Şiirler okuturdu sınıfta ve "Hakkını verin!" derdi. Ben de şiir yazmaya başladım.1950 yılında İstanbul Hukuk Fakültesi'ne girdim ama yazmaya devam ettim. Çamlıbel bir gün şiirlerimi okuduğunda "Bunların kitap olma zamanı gelmiş." dedi. Böylece 1952 yılında ön sözünü kendisinin yazdığı "Gönülden Damlalar"ı yayımladık. Altmışlarda ise Nurullah Berk'in teşviki ile Güzel Sanatlar'da misafir öğrenci olarak derslere girdim. Resim hayatım da orada başladı. Ama resim yaparken şiir ile ilişkim hep devam etti. On bir şiir kitabı yayımladım ve bir bölümü İngilizce, Rusça, Fransızca ve İtalyanca'ya tercüme edildi. Daha sonra şiirlerimi seslendirmeye başladım ve üç cd yaptım. Her zaman hakkını vererek okumaya çalıştım.
Resim serüveninizden bahseder misiniz? Ne tür çalışmalarınız var?
Dört dönemim oldu. Altmışlı yıllarda boyayı tiner ile inceltip ebruyu anımsatan resimler yaptım. Yetmişlerde ikinci dönemim yani gerçekçi çalışmalar başladı. Daha sonra bu iki dönemin karışımı ile üçüncü döneme girdim. Bu arada soyut resimlere de yer verdim. 2001'den sonra soyut resimlere figürler ekleyerek yeni bir tür oluşturdum. "İnsan Manzaraları" adını verdiğim dördüncü dönemimde, insanların yanı sıra hayvan ve oyuncak bebek figürleri kullandım. Aslında değişik dönemlerdeki çalışmalarımın birbirinden ayrılan özellikleri olmasına karşın hepsi bir bütünün içinde.
Sergilerle, ödüllerle dolu yoğun bir sanat hayatınız var. Ödüllerinizden ve sergilerinizden bahseder misiniz?
Elli dokuz yıllık sanat yaşamımda otuzu yurt dışında olmak üzere yüz otuz kişisel sergi açtım. Katıldığım yarışmalardan resim ve şiir dallarından altmış üç ödül aldım. Yurtdışında altı akademinin fahri üyesi ve Avrupa Konseyi'ne bağlı Avrupa Akademisi'nin de Türkiye temsilcisiyim. Ayrıca 1998'de İtalya'da düzenlenen, her yıl yalnızca bir kişiye verilen "Avrupa Büyük Ödülü"nü elli yıla yakın sanat hayatım dolayısıyla almaya hak kazandım.
Bu günlerde neler yapıyorsunuz? İstanbul 2010 Kültür Başkenti için sizin projeleriniz yada etkinlikleriniz var mı?
Bu aralar Rusça öğreniyorum. Bir arkadaşım Rusça ders veriyor. Onunla meşgulüm. Öğrenmeyi çok seviyorum. Kültür Başkenti etkinlikleri içinse bu yıl İstanbul'a on milyon insan gelecek diyorlar. Belediye ile görüşmelerimiz var. Galipdede'nin başına ve hemen kapının dışına büyük afişler hazırlatmayı düşünüyorum. Şimdi olmaz ama havalar ısınınca kapılarımı sanatseverlere açmayı da planlıyorum.
Haziran ayında Galip Dede Caddesi üzerinde hoş bir kalabalığa rastlarsanız bilin ki Habib Gerez geleneksel doğum günü eğlencesine ev sahipliği yapıyor. O gün tüm dostlarına ve sanatseverlere kapılarını ardına kadar açıyor. Pastanızı alıp giderseniz hem Müze-Evi gezebilir hem de Gerez'in geleneksel doğum günü şiiri "Yaşamın Ardında"yı zevkle dinleyebilirsiniz.