İstanbul'da yaşamak başlı başına bir mücadele. Özellikle konu bir yerden başka bir yere ulaşmaksa. Yoğun bir trafiğe girmeyi, o trafik içinde saatlerce beklemeyi bir kenara bırakalım; neredeyse her yerde bitmemiş bir inşaat, yol çalışması ya da "dönüştürülen" bir semt olduğu için de yol boyunca içimize çöken kasvet duygusundan kurtulmak mümkün değil. Mecbur kalmadıkça evden çıkmamak çözüm oluyor çoğu zaman. Gel gelelim ulaşım hayatımızın akışında vazgeçemeyeceğimiz bir yere sahip. İşte böyle bir çıkmazdayken, Sütlüce-Eyüp arası çalışan kayıklar, sundukları hizmetle ulaşımı keyifli, ucuz ve alternatif kılan taşıtların henüz tükenmemiş olduğunu hatırlatarak bizleri bir nebze olsa da rahatlatıyor.Haliç, Osmanlı döneminde İstanbul'un en gözde semtlerinden biriymiş.Mevsimi geldiğinde çeşitli eğlenceler düzenlenir, oyunlar oynanır, sandal sefaları yapılırmış. Haliç'in iki yakası arasındaki ulaşım kayıklarla sağlanırmış. Şu anda Eyüp-Sütlüce arası çalışan kayıklar da işte bu eski geleneğin birer yadigarı. Sadece kayıklar değil kayıkçılar da yadigar aslında. Pek çoğu için bu iş, baba mesleği. İçinde deniz olmayan bir işi hayal etmeyen kayıkçıların işleri zaman içerisinde eski yoğunluğunu kaybetmiş tabi ki, özellikle kış ayları daha bir sessiz geçer olmuş onlar için. "Sen aslında yazın ya da ramazanda gelmeliydin" diyorlar, hep böyle mi buralar diye sorunca. Bu uzun bekleme anlarında aralarında koyu bir muhabbet başlıyor genellikle. Zaten pek çoğu hemşeri. İzin gününde olanlar bile bazen sırf muhabbete geliyor. Hatta "Yılların dostluğudur bu," diyerek sadece arkadaşlarını görmeye gelenler bile var. Salih Abi de onlardan biri. Geldiği vakit hem kayığıyla ilgileniyor hem arkadaşlarıyla muhabbet edip hasret gidiyor. Bana "Fotoğraf çekmek nasıl ki senin hobin bu da benim hobim işte," diyor. Sistemli bir çalışma biçimleri var. Kimsenin hakkı kimsede kalmıyor. Ben çalışmak istesem ne yapabilirim diye sorduğumda kayığının olması ve plaka alman yeterli diyorlar ama bu işin resmi tarafı. Çalışacak kişinin onların da güvenebileceği, anlaşabileceği biri olması önemli.Şimdilerde Eyüp-Sütlüce arası çalışan kayıkların yerini yüzergezer (amfibi) otobüslerin alması planlanıyor. Şehirlerarası otobüs görünümünde olan bu taşıtların İstanbul'a tarihi bir değer katacağı ve sudan hiç etkilenmeyeceği söyleniyor. Rüzgarı yüzümüzde hissedip üşüdüğümüzde canlı birer varlık olduğumuzu hatırladığımız tekneler maalesef yaşadığımız "teknolojik" çağın bir parçası sayılmıyor. Hala yaşamımızın bir parçası olabilen eski pek çok gelenek gibi kayıkçılar da şu sıralar "modern" olmamakla suçlanıyor.